Gezi Blogunuz Keşfetsene’nin Facebook sayfasından sevgililer günü için, bu kutlamaya bakışımızda, tavrımızı anlatan bir ‘post’ yayınlamıştık. Benzer yayın instagram ve twitter hesaplarımızdan da paylaşıldı. (Yeri gelmişken isimlere tıklayarak sosyal medyada bizi takip edebilirsiniz)Makale müzik eşliğinde gelsin lütfen. Fonda açıverin bir şeyler. Şöyle en keyiflisinden… (Mesela şu parça iyi gelir)
Bilbao gezimizde birlikte olduğumuz, canımız, bir tanemiz, sevgili Özlem büyük bir sürprizle bizim hatırlamadığımız bir video ile yorum yaptı ve zaten sıklıkla aklımda olan bir konuda biraz gaza getirdi.
Kısacık Avrupa gezisi yapanlar dahi, genelde ‘yaşlı’ insanların ne kadar mutlu olduğunu görmekteler. Hele birkaç ziyaret yapmış, gezgin çabasıyla birazcık şehirlerin damarlarına girebilmiş herkes, köşe başındaki kocaman parkta 70’inde bir çiftin yüzündeki neşeyi, 80’inde amcaların, teyzelerin mutluluğu ve umudunu görebilir. Ülkemiz çoğunluğuna göre bir insan o yaşta artık niye bir umuda sahip olur, hangi hayalin peşinde olabilir ki? “Elin adamı” geyiğini yapmayı pek sevmeyiz ama elin adamı o yaşta dahi bir şeye umut duyuyor, bizim anca köylerimizde artık görebildiğimiz yaş almış insan neşesini onlarda neredeyse herkes yaşıyor. Hayat gayesinin koşuşturmaktan ziyade yaşamak temeline oturduğundan olsa gerek.
Nazım gibi* “…yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil…” fikrini benimsiyorlar. ‘Elin adamı’, bizim kaybettiğimizi koruyor, yaşam karmaşasının zorluklarından sıyrılıp mutlu olmayı başarıyor. Bunun için öyle çok paraya da gerek yok sanki. Gezen ayakların bir nefesliğine durması, sonra biraz müzik bir de küçük bir grup arkadaş yeterli gibi. Yukarıdaki organizasyonda tanıdığa da gerek yok, halk günü bu, birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Bilbao Toplum Merkezi’nde de birbirini tanımayan insanlar buluşuyor.
Biraz genişlemek lazım hayata karşı, biraz daha umarsız bakabilmek. Salla ya, “biz biliyoz da mı oynuyoz” de, ister tango yap, ister halay çek. Kop ula, kop gitsin. Küfür et hayata biraz, en naif küfrü et vals yap misal ya da şöyle heybetli bir zeybek… Olmadı kasap. Bedenini kontrol et, yönet, sonra müziğe bırak kendini, eğlen, dinlen, kendini bul. Fütursuz ol ya, koy biraz. Hem hayatı salla hem kalçayı. Hem dertleri at bir kenara, hem de göbeği bir o yana bir bu yana. Cibidi cibidi cubabpa cubabpa kop kop da oyna, gerekiyorsa hafiften sapıt, bilmesen de cha cha yap mesela. Bak görürsün iyi gelir. Dans iyi gelir. Dans etmek çooook güzeldir.
Gül biraz ve bir müzik aç. Sonra dans et, en kötü figürü çıkarsan da daha çok gül, kahkaha patlat mesela. Gülümse, güldür, birlikte dans et. Hadi hemen şimdi, bilgisayar başında parmaklarınla ritm tut, sonra telefonda sevdiğin birini arayıp, “hadi” de, “hadi dansa gidelim”. Sonra gidin birlikte dans edin. Daha güzel bir ülkeye ve daha yaşanılır bir dünyaya ihtiyacımız var ve dans kolay bir başlangıç. Haydi hep birlikte: Tangos Apasionados!
Taflan Kandemir – 15 Şubat 2014 – İstanbul
*Yeryüzünün en güzel şiirlerinden:
Nazım Hikmet – Yaşamaya Dair
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yani ağır bastığından.